Eskişehirspor camiası, Süper Lig’den düşülen 2015-2016 sezonundan itibaren bir var olma mücadelesi içinde. 1.Lig’deki ilk sezonda büyük riskler alınarak yeniden Süper Lig’e yükselmek tek çıkar yol olarak göründü ancak Göztepe’ye karşı Antalya’da penaltılarda kaybedilen trajik play-off finalinin ardından kulüp içinde bulunduğu ekonomik çıkmazlarla nefes alamaz hale geldi. Geçen sezonu transfer yasağıyla geçiren ve genç-veteran oyuncu grubundan oluşan bir kadroyla 1.Lig’de kalmayı son anda başaran Es Es, bu sezona ise yaptığı flaş transferler yeniden Süper Lig ve kurtuluş parolasıyla başladı. Ancak borçlar nedeniyle transfer tahtası açılamadığı için bu yeni transferlere lisans çıkarılamadı. Kulüp yönetimi ‘ha bugün ha yarın imzalar tamam, transferi açıyoruz’ diyerek camiaya ümit sattı. Ancak kulüpten alacaklı oyuncu, menajer ve kulüpler, ’13 yeni oyuncuyu transfer etmek için para buluyorsanız bize de borçlarınızı ödeyin’ diye diretince 40 milyon TL’lik borçları nedeniyle Eskişehirspor transfer tahtasını açamadı, sezona U21 ve altyapı ağırlıklı genç bir kadroyla girmek durumunda kaldı. Başkan Halil Ünal’ın yeni transferler için harcadığı paraları neden geçen sezonki kadroyu korumak için harcamadığı ve neye güvenerek bu transferleri yaptığı ise cevabı verilmeyen sorular olarak kaldı.
Yazının ilk cümlesinde de belirttim gibi Eskişehirspor camiası 4 yıldan beri büyük travmalarla karşılaşıyor ve bu travmalara karşı destansı bir direniş örneği gösteriyor. Camia yaşadığı her türlü olumsuzluğa karşı güçlü kültürü ve taraftarıyla bir direnç noktası oluşturuyor. Camianın bu sezonki var olma ve direniş noktası ise “Bizim Çocuklar” oldu.
Aralarından bazıları için top toplayıcı ümitleriyle girdikleri bir sezonda bir anda Eskişehirspor A Takımı formasını sırtlarında bulan ve formanın ağırlığıyla ligin ilk haftalarında bocalayan Eskişehirspor’un gençleri, kendisiyle aynı kaderi yaşayan Karabükspor’un gençlerini mağlup ettikleri ve Balıkesirspor’a karşı evinde aldığı 1 puanla yine de fena olmayan bir sezon başlangıcı yapmayı başardı. Devamında oynanan 5 maçta alınan 1 puan da yine Eskişehir’de Gazişehir’e karşı alınmıştı.
10. haftadan itibaren Bizim Çocuklar daha farklı bir futbol oynamaya başladı. İlk 9 haftada 5 puan çıkaran Eskişehirspor, İstanbulspor, Osmanlıspor ve Altay’ı evinde 1-0 yendi. İç sahada alınan üst üste galibiyetler, deplasmanlara yansıyamasa da Fuat Çapa’nın oyun olarak takıma aldırdığı yol belirgin hale gelmişti. Öyle ki Bizim Çocuklar, Ümraniyespor ve Boluspor’a karşı evinde aldığı birer puandan sonra sahadan buruk bir şekilde ayrılmıştı. Hem mental hem de oyun anlamında bakıldığında Ağustos ayındaki soru işaretleri dağılmıştı. Ligin ilk devresinde toplanan 16 puanın tamamı iç sahada alınırken Eskişehirspor; Gençlerbirliği, Denizlispor ve Ümraniyespor’dan sonra ligin iç sahada en çok puan toplayan dördüncü takımı oldu.
Peki sezon başındaki kara bulutları dağıtan ve kulübün geleceğe daha umutlu bakmasını sağlayan etken ya da etkenler neydi? İlk etken “Bizim Çocuklar” oldu. Kulüp kendi kültürel mirasına sarıldı; altyapısına. 1965’te kurulan ve devamındaki birkaç sene boyunca İstanbul hegemonyasını yıkan ve Anadolu devriminin ilk ateşini yakan Kırmızı Şimşekler, içinde bulunduğu şartlar nedeniyle zorunluluktan altyapısına ve gençlerine sarılsa da “Her şerde bir hayır vardır” sözünde olduğu gibi Eskişehirspor ve daha genel olarak bakıldığında borç içinde kıvranan Türk futbolu adına olumlu ve umut verici bir örnek oldu.
Kötü Gün Dostu: Fuat Çapa
Yaş ortalaması 19 olan ve en tecrübelisi 24 yaşındaki Semih Güler olan Eskişehirspor, futbol olarak her geçen hafta üstüne koyarken mental anlamda da gelişme kaydetti. Ligin ilk haftalarında kart problemiyle uğraşan Es Es’in gençleri; sahada pozisyon alma, alan tutma ve kademe anlayışlarını her geçen maç geliştirdi. Bunun yanında gençliğin getirdiği dinamizm, iç sahada taraftar desteğiyle birleşti ve Eskişehir’deki maçlar rakipler için içinde çıkılmaz bir hal aldı. Üçüncü bölgeden başlayan yoğun baskı, topun olduğu yerin tehlikeli pozisyon olarak görülmesi ve her geçen maç, her geçen dakika kazanılan tecrübeyle Eskişehir yine korkulu bir deplasman haline geldi. Bunda taraftar desteği de etkili oldu. Tüm ailesini arkasında hisseden bir genç ne hissediyorsa, Bizim Çocuklar da Eskişehir’deki maçlarda aynı duyguları hissetti ve ekstra motivasyonla oynadı. Hücum varyasyonlarını çeşitlendiren ve pas oyununu da repertuarlarına ekleyen gençler, yüksek enerjileriyle rakiplerini iç sahada boğmayı başardı. Bu başarının altında saha içindeki özverisi kadar saha dışındaki özverisiyle bir teknik direktörden çok daha fazlası olan kötü gün dostu Fuat Çapa’nın imzası vardı.Saha içinde genç futbolculara her geçen gün tecrübe kazandıran, ilk haftalarda alınan mağlubiyetlere rağmen onları motive etmeyi başaran, bazen hoca, bazen ağabey bazen de onların arkadaşı olan Fuat Çapa, saha dışında da takımın bir yöneticisi gibi çalıştı. Bazen tesislere erzak aradı, bazen de taraftarlarla el ele verip takımı deplasmana götürebilmek için kaynak aradı, ziyaretler gerçekleştirdi. Her anlamda ligin ilk devresinde kulüp tarihine geçti ve taraftarın gönlünde taht kurdu.
Bu şanlı direniş hikayesinin futbolcular ve teknik heyetin ardından bir diğer başaktörü de taraftarlar oldu. Eskişehirspor taraftarının her maç tribünleri doldurması ve takımını 90 dakika boyunca ateşlemesi bilinen klasikleşmiş bir olgu, bundan tekrar bahsetmeye gerek yok. Genç futbolculara da sahip çıkan, kaybettikleri maçtan sonra da bağrına basan Eskişehirspor taraftarı, tesislerde futbolculara kahvaltı dahi çıkarılamaması, altyapı takımlarının deplasmana gidememesi, hatta ve hatta A takımın dahi deplasman maçlarına gidememe tehlikesi yaşamasının ardından kolları sıvadı ve kurulan İcra Kurulu Komitesi yönetimin yapmadığı, yapamadığı her şeyi yapmaya başladı. Toplanan bağışlar, gerçekleştirilen kampanyalar, kurulan WhatsApp grupları üzerinde kulübe önemli miktarda gelir sağlandı. Tesis personelinin maaşları ödendi, tesislerin elektrik-su-doğalgaz borçları kapatıldı, üstüne genç futbolculara da harçlık verildi. Harçlık diyorum çünkü pek çoğu antrenmanlara tuttukları taksilerle veya tanıdıklarının yardımıyla gelip gittiler. Hatta maçlardan sonra evlerine dönmek için de aynı yolu izlediler.
Bizim Çocuklar’ın hepsi Eskişehirspor armasını yere düşürmemek için mücadele ettiler, savaştılar. Ancak aralarından bazılarının yetenekleri ve performanslarıyla sivrildiğini belirtmemiz gerek. Bedirhan Altunbaş ve Semih Güler geçen sezonki kadroda yer alan isimlerdendi. Bu iki ismin yanında; tek hamlelerdeki başarısıyla Mevlüt Çelik, stoper ve sol bek oynayabilen ve oyun stili İtalyan Fabio Grosso’ya benzeyen Cemali Sertel, orta sahada iki yönlü oyunu oynayabilen, hem top kazanma hem de top dağıtma ve set oyunu kurma konusunda dikkat çeken ve iyi bir saha görüşüne sahip Mehmet Özcan ve onun ekürisi Furgan Polat, yine orta sahada ciddi bir direnç merkezi olan Tolga Yakut, sağ çizgiyi çok iyi kullanan ve savunma arkasına koşularıyla dikkat çeken Mehmet Feyzi Yıldırım, hem stili hem de gol sevinciyle Paulo Dybala’yı andıran Talha Erdoğan; geçen sezona göre kas kütlesini artıran, ikili mücadelelerdeki direnciyle dikkat çeken, dribling becerisi yüksek(bazen final paslarında tercih hataları yapsa da) Fıratcan Üzüm ve üçüncü bölgede yaptığı presle rakip stoperleri hayattan soğutan ve bu özelliğiyle Eskişehirspor’un ilk devrede attığı iki golde imzası olan Alperen Kocabaş. Bu isimlerin seviye atlamasında kuşkusuz yine Fuat Çapa’ya bir tebrik göndermemiz gerekiyor. Kulübün içinde bulunduğu zorlu şartlara rağmen zoru seçerek, 18-19-20 yaş grubundan oluşan bir oyuncu grubundan, gurur veren bir takım yarattı. Yukarıda saydığım öne çıkan isimlerin pek çoğu, ligin ilk haftalarında farklı mevki ve görevlerde oynuyorlardı. Ancak onları her geçen gün daha fazla tanıyan teknik direktör Fuat Çapa, hem bu futbolculardan maksimumu almayı başardı hem de az da olsa bir kadro derinliği yaratmayı başardı.
Bu yazı kaleme alındığı sıralarda kulübün olağanüstü kongresi 18 Ocak’a ertelenmiş ve mevcut başkan Halil Ünal göreve devam etmeme kararı almıştı. 3 aydır kulübün tüm yükünü çeken ve gayri resmi bir kayyum heyeti gibi çalışan İcra Kurulu, bu süre zarfında yine tüm yükü omuzlarına almış durumda. Transfer tahtasının açılacağına olan inanç bir hayli düşük. Eskişehirspor’un gençleri ilk yarıda topladıkları 16 puanla, transfer tahtasının açılması durumunda oynayacak yeni transferler için takımı ligde kalma potasında tuttular. Ancak transferin açılamaması durumunda Bizim Çocuklar’ın ligin çok daha çetin geçeceği ikinci yarısında ligde kalmaya yetecek puanları toplayıp toplayamaması, iç sahadaki performansın deplasmana da yansımasına bağlı duruyor.
Yerel yönetimler ve milletvekillerinin de yerel seçimler nedeniyle kafalarını kuma gömdükleri bir dönemde, Eskişehirspor’un geleceğini yine Eskişehir halkının, taraftarının ve gençlerinin azim ve kararı kurtaracak gibi gözüküyor.
Maddi imkansızlıklar nedeniyle Eskişehir’de karla kaplı zeminde ikinci devre hazırlıklarına başlayan takım, eski yöneticilerin devreye girmesiyle Antalya’ya kampa gitme ‘lüksüne’ sahip oldu ve ilk hazırlık maçında da 3-3 berabere kaldığı Galatasaray’a ufak çaplı bir şok yarattı.
Borç içinde yüzen ve borçlarını devlet bankaları aracılığıyla yapılandırmaya çalışan Türk futbolu, büyük reformlar gerçekleştirilmediği ve zihniyet değişikliğine gidilmediği sürece aynı döngüye girmeye mahkum. Eskişehirspor’un gençleri ise bu çökmüş düzene hem meydan okuyor hem de altyapıya yatırım yapılması ve gençlere güvenilmesi durumunda nelerin olabileceğine dair, can çekişen Türk futboluna bir çıkış yolu gösteriyor.
Yazan: Anıl Yazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder