Gelelim Beşiktaş değerlendirmesine, Beşiktaş’ın doğru yolda ilerleyen bir proje olduğunu yıllardır dile getiriyorum. Şenol Güneş’in gelmesi ile birlikte daha da gelişen, öldürücü hücumlar yapabilen, olgunlaşan bir takım haline geldi. Bu yüzden Beşiktaş’ın kazandığı maçların ardından değerlendirme yapmayı gerekli bulmuyorum. Çünkü girdilerin doğru olduğu yerde çıktıların doğru olması sürpriz değil. Olması gereken Beşiktaş’ın puan kaybettiği veya kazansa dahi istediği oyunu sahaya yansıtamadığı maçların ardından bu durumun nedenlerini irdelemek çünkü olağan dışı olan bu.Kasımpaşa karşılaşmasında Beşiktaş ilk 9 maçta sadece 5 gol yiyen rakibine 3 gol atmayı başardı. Fakat bu gollerin hiç birisi Beşiktaş’ın alıştığımız 3. bölge aksiyonları sonucu gelen gollerden değildi. Beşiktaş’ın istediği oyunu sahaya yansıtamamasının altında birden fazla sebep var ama bir de sonuç olarak karşımızda duran bir istatistik var ki, Beşiktaş bu sezon ilk golü attığı karşılaşmaların tamamını kazanırken, ilk golü yediği karşılaşmaların hiç birisini kazanamamış. İlk golü bulmak ve gol arayan rakibin bıraktığı boşluklardan faydalanarak farkı arttırmak Beşiktaş’ın bu sezon en sık kullandığı oyun senaryosu. Fakat ilk golü yediğinde ise işler değişiyor. Beşiktaş’ın ilk golü yediği 3 karşılaşma Trabzonspor, Gençlerbirliği ve Kasımpaşaspor maçları, aslında hepsinin hikayesi birbirinden farklı, ortak nokta ise Beşiktaş hepsinde rakibi yakalamayı başarması. Trabzonspor maçında oyun 1-1’e getirildi fakat Quaresma’nın atılması ve Töre’nin yaptığı amatörce hata sonucu 2. gol yenilerek mağlup olundu, Gençlerbirliği maçında yine 1-1’ gelindi fakat 2. gol bir türlü bulunamadı, Kasımpaşa maçında ise tam 3 kez geriye düşmesine rağmen yakalamayı başaran bir Beşiktaş vardı. Beşiktaş’ın oyundan kopmayan ve son dakikaya kadar vazgeçmeyen bu özelliğini değerli buluyorum.
Beşiktaş’a tüm basın tarafından haftalardır güzellemeler yapılıyor, Beşiktaş bunu sonuna kadar hakediyor fakat bazı olumsuzluklardan söz etmek gerekiyor. Beşiktaş’ın bana göre halihazırda en büyük 2 problemi sol bek ve Quaresma’dır. Kadroda bulunan 3 sol bek de maalesef istenilen düzeyde değil, kötünün iyisi hangisi, ben olsam hangisini oynatırdım diye düşündüğüm zaman bile ne yazık ki bir cevap bulamıyorum. Quaresma konusunda daha önce defalarca sayılarla desteklediğim bir görüşüm var takip edenler bilir, Quaresma Beşiktaş’a fayda sağlayan/sağlayacak bir oyun karakterine sahip değil. Oynadığı zaman takımın akıcılığını bozup hızını kesiyor, pozisyon içinde arkadaşlarına gereksiz tepkiler veriyor ve 3. bölgede biz Beşiktaşlıların alışık olduğu seri pas aksiyonlarının hiç birisine dahil olmuyor. Oynamadığı / oyundan çıktığı zaman ise memnuniyetsizliğini o kadar belli ediyor ki, eminim takım içerisinde huzursuzluk yaratıyor.
Biliç’in ardından bir çok Beşiktaşlı gibi ben de Şenol Güneş’in takımın başına gelmesinden yanaydım. Bu fikrim de bugüne kadar hiç değişmedi, Şenol Güneş’ten ve oynattığı futboldan son derece memnunum ve dışsallıklar etki etmez ise Beşiktaş’ın şampiyonluğa yürüyeceğini düşünüyorum. Fakat Şenol Güneş’i iki konuda eleştirmek istiyorum. Sezon başından beri kale, sağ bek ve 2 stoper dışında tüm mevkilerde gerektiğinde farklı oyuncular kullanıldı ve hepsi hazır halde. (Mustafa Pektemek’i saymıyorum gerekli de görmüyorum) Tosiç / İsmail, Atiba, Necip, Oğuzhan, Sosa, Olcay, Quaresma, Kerim, Töre, Gomez, Cenk birbirine alternatifli bir kadro imkanı sunuyor. Stoper konusunda ise Beşiktaş sıkıntı yaşıyor. Rhodolfo Ersan ikilisi sezon başından beri birlikte oynuyor, eminim ki Pedro ve Miloseviç’in oynamamasının altında kabul edilebilir sebepler vardır ki Şenol hoca Pedro konusunda fikirlerini açıklamıştı. Fakat koca bir sezonun sadece 2 stoperle geçilemeyeceği öngörülebilecek rasyonel bir durumken, takımın 3. stoperinin ilk maçını 10. Hafta oynamasını rahatsız edici buluyorum. Acaba doğru zamanda yapılacak rotasyonlarla Miloseviç hazır tutulamaz mıydı diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
İkinci eleştirim ise Kasımpaşa maçı özelinde, 74.dakikada Miloseviç oyundan alındı yerine Cenk Tosun girdi. İlk gördüğümüzde hoca galibiyet istiyor risk alıyor helal olsun diyenler mutlaka olmuştur. Fakat en başından söylediğim gibi Beşiktaş yıllardır süregelen oyun alışkanlıkları olan bir takım ve en önemli özelliği orta sahada kurduğu üstünlükle kapılan toplarla hızlı hücum etmesi. Kaosun, toplu hücumun Beşiktaş’a faydası olmuyor. Bunu geçen yıllarda Biliç de denedi. Örneğin geçen sezon 31. Hafta oynanan Akhisar karşılaşmasını bitiren 11’de, Sosa, Töre, Demba, Kerim, Pektemek, Cenk vardı fakat karşılaşma 1-1 sona erdi. Beşiktaş’ın başarılı hücum organizasyonlarının altında tabi ki hücum oyuncuların payı var ama asıl önemli nokta Atiba Tolgay Veli Necip Oğuzhan’dan hangi ikisi oynuyorsa, orta sahada kapılan topların hızlı ve akılcı kullanılması. Aynı mantıkla dün Cenk oyuna girdikten sonra Atiba Rhodolfo’ya yardım etmeye başladı ve Beşiktaş adeta ortadan ikiye bölündü. Yarısı savunmada yarısı hücumda fakat bağlantılar yok oldu. Çarpıcı bir istatistik bunu gösteriyor. 77. dakikadan maç bitimine kadar Beşiktaş’ın isabetli / isabetsiz şutu yok. Sosa’nın engellenen şut girişimi ve Oğuzhan’ın penaltı vuruşu sadece kayıtlara geçen şutlar. Çünkü bu özellikle son dakikalardaki baskıya kadar top sürekli Beşiktaş yarı sahasındaydı. Organize çıkabilmek bir kenara, gelişi güzel yapılan uzaklaştırmalar da hep rakip oyuncularda kaldı ve Beşiktaş kalesine atak olarak geri döndü.
Bu sebeple Beşiktaş sahada çok hücumcu ile kontorsüz hücumlar denemek yerine, en iyi bildiği oyunda dakika ve skor ne olursa olsun ısrar etmeli. Çünkü Beşiktaş kendi oyununu küçük pasajlar halinde bölüm bölüm dahi oynasa, ligde o oyunun karşısında durabilecek takım yok. Önemli olan sabır ve ısrar.
Yazar: Ahmet DUMLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder