Öncelikle bizi kırmayıp röportaj yaptığınız için size teşekkür ederiz. Klasik bir soruyla başlayalım. Öncelikle sizi tanıyalım. Başarılı bir teknik direktör olmakla birlikte eski bir futbolcusunuz. Futbol ile nasıl tanıştınız? Hangi takımlarda forma giydiniz?
Estağfurullah. Biz gurbetçi bir aileyiz. Almanya'ya gittiğimde henüz 4 yaşındaydım. Babam da futbol ile ilgili olunca 9 yaşında altyapılarda futbol oynamaya başladım. Altyapılarda forma giymeye devam ederken 18 yaşımda iken oynadığım takım ile Köln'e maça gitmiştik. Orada Sarıyer'den yöneticilerden, scoutlar tarafından Sarıyer'e davet edildim. O zaman Ahmet Suat Özyazıcı döneminde öncelikle 2 haftalık deneme sürecinden ardından beni beğendiler ve 1989 senesinde 2 yıllık mukavele yaptık. Ondan sonra Vanspor'a kiralandım. Toparlamak gerekirse Türkiye'de Sarıyer, Vanspor ve Sakaryaspor maceralarım oldu. Sakaryaspor'da forma giyerken 29 yaşımda askerlik sorunumla beraber, şöyle birşey vardı. Ben Almanya'da okulu inşaat teknisyeni olarak bitirmiştim. Üniversite'ye gidecektim; İnşaat Mühendisliği okumak istiyordum. Bunun akabinde eşimle birlikte Almanya'ya dönmeye karar verdim. Orada 3.Lig takımıyla anlaştım ve futbola devam ettim. Burada kariyerime devam ederken Türk takımı olan Barışspor Hackenberg takımından bana oyuncu-antrenör teklifi geldi ve teknik direktörlük ile tanıştım.
Teknik direktörlükle kariyeriniz nasıl başladı peki ? Biraz bahseder misiniz?
Söylediğim gibi futbolcu-antrenör olarak teklif alınca o zaman hocalık ile tanıştık ve lisanslarımı almak için Köln'de Henef spor okuluna gittim. Öncelikle C lisansımı aldım, daha sonra okulu birincilik ile bitirerek B lisansımı aldım. B lisansımı bitirdikten sonra Almanya Futbol Federasyonu 1999 yılında yeni bir yapılanmaya gitmişti ve bana teklif geldi. 8 yıl Almanya altyapılarında çeşitli yaş gruplarında çalıştım. Sonra Türk Milli Takımı için Erdal Keser'in ekibinde scout görevi teklifi geldi ve kabul ettim. Türk Milli Takımı için çalıştığım eyalet Türklerin yoğun olarak bulunduğu, Bochum-Köln-Duisburg-Schalke gibi bölgeleri içine alan bir yerdi. Amacımız alt yaş gruplarında Milli Takımımıza futbolcu kazandırmaya çalışmaktı. 4 yıl burada görev yaptım. Scouting görevinde bulunurken Samsunspor'dan teklif aldım fakat teklif cazip gelmedi, yani cazip gelmedi derken kurulu bir düzenim vardı ve teklifi kabul etmedim. Daha sonra Bursaspor'dan bana teklif geldi, Christoph Daum ile tanıştık görüştük ve bizim Bursaspor'a gelmemizi istedi, teklifi kabul ettim. Bursaspor'da 3. adam olarak göreve başladım zaman içerisinde olaylar gelişti ve Bursaspor'da son 10 maç göreve beni getirdiler. Galatasaray maçıyla birlikte teknik direktör oldum. Bir de şöyle ilginç bir anektod vereyim; milli takımda çalışırken aynı zamanda amatör bir kulüp çalıştırıyordum ve ikinci yarı oynadığımız bütün maçları kazanıp rekor kırdık şampiyonluk yaşadık. Bir Türk teknik direktör olarak Almanya'da çok farklı durum. Aslında hocalık konusunda Tayfun Korkut ile bir devrim yaşandı. Çünkü Türk futbolcu olarak Almanya'da bulunuyorsunuz fakat teknik direktörlük olarak pek rastlamadığımız bir durum. Böyle de güzel bir maceramız, mücadelemiz oldu.
Christoph Daum takımdan ayrıldıktan sonra A takımın başına getirildiniz ve ilk maçınız Türkiye Kupası'nda Galatasaray ile oldu. Hatta gol sevinciniz medyada çok konuşulmuştu. O anki duygularınızı bizimle paylaşır mısınız?
Biz Bursaspor'u aldığımızda çok kötü durumda ve dip yapmış vaziyetteydi. Aynı zamanda ligde Galatasaray'a karşı ağır bir yenilgi almıştık. Şöyle diyeyim Bursaspor benim için çok önemli bir yerde, oradaki insanları çok seviyorum ve o zaman güzel bir sinerji yakalamıştık. Şimdi herkes der ''Evveliyatında hangi takım vardı?'' diye. Ben açık söyleyeyim Bursaspor'du gönlümde yatan. Benim evvelden beri sempati duyduğum şampiyon bir takımdı. Takımın başına geldiğimde söylediğim gibi dip yapmış vaziyetteydi. Çok kötü durumda Galatasaray deplasmanına gittik, yarı final oynuyoruz deplasmandayız ve 2-0'dan 2-2'ye getirdik. Coşkulu ve içten biri olunca böyle bir sevinç yaşadım.
Geçen sezonu bitirip Bursaspor ile yollarınızı ayırdınız ve bu sezon Gençlerbirliği ile anlaşıp takımın başına geçtiniz. Bu süreç nasıl gelişti ?
Ben Bursaspor'a göreve geldiğimde 34 puan ile almıştım ve ligde son sıralardaydık. Sezon sonunda ligi 46 puanla 8. sırada bitirerek Avrupa Ligi şansı yakalandı. Fakat Bursaspor'a yeni yönetim gelince, yönetimin önünü açmak için istifa ettim. Bize bu yakışırdı ve biz bunu yaptık. Daha sonra yeni yönetim Şenol Hoca ile devam kararı aldı. Arada 1-2 aylık bir süreç vardı ve ben Almanya'ya ailemin yanına gittim. Almanya'dayken başkanımız tarafından Ankara'ya çağrıldım ve 3-4 kez görüştük. Bilhakis başkanımızın istemesiyle Gençlerbirliği'nin başına geçtim.
Şu an ülkemizin en popüler futbolcularından biri olan Ozan Tufan eski öğrenciniz ve Ozan'ın bu noktaya gelmesinde payınız oldukça yüksek. Siz Ozan Tufan hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şöyle bir durum var. Ozan Tufan, A2 takımında forma giyerken kamp kadrosuna alınması için Christoph Daum'a yalvardım diyebilirim ve kampa dahil ettik fakat 1 maç oynayatıldı. Ben takımın başına geçtiğimde Ozan Tufan'a ''Bundan sonraki 8 maçın 8'inde de seni oynatacağım ve Türkiye'de çok iyi yerlere geleceksin.'' dedim. Bu yaştaki futbolcuya bunu söylediğiniz zaman gözleri parlıyor şaşırıyor. Sağolsun bizim güvenimizi boşa çıkarmadı ve A Milli Takım'a yükseldi. Bu benim için büyük bir gurur kaynağı. Bunun dışında kaleci Harun Öztürk, Ethem Pülgir gibi genç futbolcular benim dönemimde kadroda yer aldılar.
Genç futbolculardan konu açılmışken, gerçekten gençlere çok önem veren bir teknik direktörsünüz ve bu davranışınız nedeniyle takdir edilen bir isimsiniz. Kadronuzda Ahmet Çalık, Uğur Çiftci, İrfan Kahveci, Artun Akçakın, Berat Tosun, Ahmet Oğuz ve Halil İbrahim gibi gençlere sahipsiniz ve bu gençler gerçekten iyi süre alıyor. Bu altı önemle çizilmesi gereken bir detay. Bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz?
Ben buraya gelmeden önce başkanla görüştüğüm zaman gerçekten Gençlerbirliği profilinde bir hoca olduğumu düşünüyordum. Çünkü altyapıları iyi biliyorum ve Gençlerbirliği'nin altyapısıda çok iyi ve önemli. Buraya baktığınızda burası kampüs gibi. Burada Beştepe'de U11'den A2 takımına kadar artı Hacettespor ile beraber idman yapıyoruz, iç içeyiz. Farklı bir kültür oluşmuş, gerçekten bunda emeği olanlara teşekkür ediyorum. Bunun akabinden ben de gençlerimize güvendim ve oynattım. Bugün Türkiye'de gençleri oynatmak çok önemli ve zor. Risk almak açısından teknik direktörler çekiniyorlar. Beklenen sonuçlar gelmezse sizi uçakla değil otobüsle gönderirler.
Biraz sabırlı olmak gerek bu konuda değil mi?
Aynen sabır yok. En çok üzüldüğüm noktalardan birisi. İstikrarı yakalamak adına sabredemiyoruz. Biz takımı aldığımızda 4 puandaydı, şuan 21 puandayız ve 7. sıradayız. Biz bunu genç futbolcular ile yaptık. Türkiye Kupası'nda da lideriz. Ben bu iki kulvarda bütün genç futbolcuları oynattım. Fakat ben bunu ülkem ve kendi takımım adına riskli olmasına rağmen seve seve yapıyorum. Bir şeyler üretmek istiyorsanız gençleri oynatmalıyız, inanmalıyız. Biz güvenip oynattık, sağolsun arkadaşlarımız da güvenimizi boşa çıkarmadı.
Ülke olarak ciddi anlamda genç sorunumuz var. Örnek vermek gerekirse Fenerbahçe'nin ilk 11'inde en genç futbolcusu 26 yaşındaki Caner ve takımın yaş ortalamsı Avrupa'yı baz aldığımızda zirveyi oynuyor. Gençlerbirliği'ne baktığımızda ilk 11'in yaş ortalaması 24.5 bu çok önemli bir detay. Evet dediğim çok genç bir kadroya sahibiz. 95'li 94'lü 93'lü arkadaşlarımız var. Bugün baktığımızda 50 maça çıkmış genç bir stoper Ahmet Çalık'a sahibiz. Türkiye'de çok önemli yerlere geleceğini düşünüyorum. Keza İrfan Can Kahveci gibi de çok önemli gençlere sahibiz ve biz bu gençlerle mücadele ediyoruz. Dediğim gibi sağolsunlar güvenimizi boşa çıkarmıyorlar. Sonuçlar da güzel gidiyor.
Köln spor okulundan "birincilik" ile mezun oldunuz ve daha sonra Almanya Futbol Federasyonu'nda görev aldınız. Türk ve Alman altyapısı arasındaki farklar neler sizce?
Ben Almanya'da altyapılarda görev aldığımda Almanlarda yetenek çıkmıyordu ve altyapısı dip yapmış vaziyetteydi. Sonra Almanya bu işin böyle gitmeyeceğini düşünerek çözüm aramaya başladı. Sonra büyük bir oluşum içine girdiler 1999 yılında 360 tane merkez açarak bunların başına da eğitici olarak A lisanslı hocaları getirdiler. Biz de bu oluşumun içinde bulunduk. Büyük bir devrim yaşadılar. Önce Dünya ikinciliği ve 14 yıl sonra gelen Dünya Şampiyonluğu yaşadılar. Ve sürekli altyapıdan oyuncu gelmeye devam ediyor. Demek ki orada doğru işler yapılmış. Ben bu konuda tabiri caizse bas bas bağırıyorum. Bizde tesisleşme doğru güzel fakat eğiticilerine yatırım yapılmıyor. Yani şöyle, önce eğitip gerekli kursları vereceksin ekol hangi ülkeyse, atıyorum Almanya oraya göndereceksin. 2. önemli nokta da işin finansman yönünde. Sen şimdi 1000-1500 liraya altyapı hocası çalıştırıyorsun, yukarıdaki meslektaşı 50 kat fazla ücretini alırsa uçurum farkı çok oluyor. Altyapı hocası yetenekli fakat uçurum farkı olduğu için gözü o zaman yukarıda oluyor. Yani söylemek istediğim eğiticine yatırım yapacaksın her türlü eğitimi alacak ve finansman anlamında belli refaha ulaştırman gerek. Bu olmazsa o insanın gözü yukarıda olur ve istikrar gelmez. En büyük sorunlardan biri de mesela Almanya'da merkezler kurulduğunda birbiriyle maç yapan alt yaş kategorilerinde, sonuca endeskli değil futbola endeksli oluyordu maçlar. Önemli olan futbolcuların yeteneklerinin ortaya çıkmasıydı. Bu konuda da zihniyetin değişmesi ve yatırım yapılması gerek. Ben bazı kulüplerimizde maalesef altyapı göremiyorum bu çok büyük bir sorun. Mesela Fenerbahçe'ye bakıyoruz 11'inde söylediğimiz gibi en genç futbolcu Caner. Nasıl oluyor da Fenerbahçe gibi bir kulüpten yetenekli genç futbolcu çıkmıyor. En azından bir iki tane olması lazım, yer verilmesi lazım.Yetenek oynaya oynaya ortaya çıkar. Ozan Tufan örneği var ülkemizde, oynadı ve Milli Takım'a yükseldi. Eğer Bursaspor'da benim zamanımda şans bulmamış olsaydı, bugün belki A2 Ligi'ndeydi, belki de oynayabileceği takım arıyordu.
TFF bünyesinde bulunup Milli Takımımız için scout görevinde bulundunuz. Bu görevi bizimle paylaşır mısınız, nasıl bir tecrübeydi?
Ben bu görevde Kuzey Vestfalya eyaleti sorumlusuydum. Hafta sonları maçlar olurdu, biz gider yetenekli türk futbolcuları listemize alırdıık. Bunları da tahmin ettiğiniz gibi Milli Takıma kazandırmaya çalışıyorduk. Futbolcu izlendikten sonra bilgi bankamıza bu bilgilerini giriyorduk. Daha sonra aileleriyle baskı yapmadan görüşüp kazandırmaya çalışıyorduk. Baskı yapsak Almanya Milli takımıyla ciddi bir rekabet ortamı oluşuyordu. Biz de veliler ile görüşüp Türkiye için oynamasını istiyorduk. Sonuçta aileler kendi kararını veriyordu.
Bu görevde Milli Takımımıza kazandırdığınız ya da kaybettiğiniz futbolcular olmuştur muhakkak. Bunlar kimdi
Listemizde olan futbolculardan en önemlisi Hakan Çalhanoğlu'ydu. Tabi kazandırdığımız başka futbolcularda var. Kaybettiğimiz futbolculardan en önemlisi ise İlkay Gündoğan'dı. Çok uğraşmıştık fakat kendi kararıyla Almanya'yı seçti. Bu konuda birşey de yapamıyorsunuz sonuçta orada yetişmiş büyümüş. Biz baskısız bir şekilde milli takıma futbolcu kazandırmak istedik.
Gençlerbirliği için takip ettiğiniz gurbetçi futbolcular var mı? Ya da kişisel olarak beğendiğiniz gurbetçi futbolcular var mı?
Kendi pörtföyümde tabii ki beğendiğim takıma kazandırmak istediğim gurbetçi futbolcular var. Devre arasında olmazsa sezon sonunda takıma kazandırmak istediğim futbolcular var. Beğendiğim gurbetçi futbolculara gelirsek tabiki Hakan Çalhanoğlu. İlkay Gündoğan'ı çok beğeniyorum. Yakından tanıdığım Nuri Şahin'i de söyleyebiliriz. Mesut Özil gibi futbolcuyu da söylemeye gerek yok sanırım. Bunun dışında Milli Takım düzeyinde de kazandırmak için çok istediğimiz Emre Can'ı sayabilirim.
Peki Gençlerbirliği alt yapısı hakkında düşünceleriniz neler? Ve gençlere dair kişisel gelişim programınız var mı?
Gençlerbirliği'ne baktığımız zaman, bir sürü takımda Gençlerbirliği'nde yetişmiş futbolcu bulabilirsiniz. Aynı zamanda Türkiye adına büyük işler yapmış futbolcuları da bulabilirsiniz. Başkanımızın yapmış olduğu tesisleşme Türkiye'ye örnek teşkil eden bir durum. Gençlere dair tabiki gelişim programımız var. En basit anlamda buradaki avantajlardan biri 12-13 yaşındaki bir çoçuk burada antreman yapan abilerini görüyor. Ve bu çocuklarımızın en büyük hayali A takımda forma giymek, burada yakından gördükleri abileri de aynı durumdan geçtiği için buranın kıymetini biliyorlar. Bizim hocalar açısından gençlerle konuşmalarımızda, kendilerini geliştirmeleri adına yabancı dil, çalışma açısından istişarelerimiz sürekli devam ediyor. Bunlar gelişim adına çok önemli, bu hususlara oldukça dikkat ediyoruz.
Hacettepespor pilot takımınız bildiğimiz kadarıyla. Takip durumunuz nedir?
Bu sezon Hacettepespor'dan 5 tane futbolcuyu kadromuza dahil ettik. Hacettepespor, Gençlerbirliği'nin arka bahçesi ve bizim için çok önem teşkil etmekte. Bu sezon oradan kadromuza kattığımız isimler İrfan Can Kahveci, Ahmet Oğuz, Halil İbrahim, Çağrı Bülbül ve Berat Tosun gibi önemli isimler. Yani Hacettepe bizim kulübümüzün en önemli detaylarından birisi.
Hocam biraz kulüp dışına çıkalım. Gurbetçi olduğunuz için size bir soru sormak istiyoruz. Galatasaray-B.Dortmund maçından sonra Jurgen Klopp'un ''Başkanımız ve yöneticilerimiz Türk mantalitesinde olsaydı ben buralara gelemezdim'' diye bir açıklaması vardı. Hatta başkan Sn.İlhan Cavcav'da bu sözü destekler nitelikte bir açıklama yapmıştı. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz ?
Katılıyorum. Dediğimiz gibi çok sabırsız bir ülkede yaşıyoruz. Birşeyin oluşmasını hemen istiyoruz ve bu da istikrarı oluşturmuyor. İstikrar adına çok birşey yapmıyoruz. Bu çok kötü bir durum.
Ülke futboluna dönersek, bizim bir şehrimiz büyüklüğünde olan ülkelere bakıyoruz FIFA sıralamsında bizim üstümüzde yer alıyor. Sizin düşünceleriniz dışarıdan da bakabilen biri olarak oldukça önemli. Neler düşünüyorsunuz?
Yeteneklere sahibiz fakat spor programlarını izlediğimiz zaman Başakşehirspor ile Bayern Münih'i kıyaslıyoruz. Orada diyorlar ki bu kadar az gol yedi bunu yaptı diye. Başakşehir ve Abdullah Avcı'nın yaptıklarını takdir ediyorum ve yaptığı işler çok önemli. Bu örnek Başakşehir olur ya da başka takım. Bu duruma karşılık ben direkt kimseyi rencide etmeden şu soruyu sorarım: Kıyasladığınız bu takım Bundesliga'da ne yapar? Kacıncı olur? Premier Lig'de oynar mı? La Liga'da oynar mı diye? Bizim kıyasladığımız durumlar çok yanlış. Tabiki istatistiki açıdan takımları karşılaştırabilirsin fakat gelip de Bayern Münih ile bizim ligimizden bir takımı hele hele Anadolu takımını karşılaştırırsan biraz saçmalık olur. Sen elmayı armutla kıyaslıyorsun.
Biz önce kendimizin nerede olduğunu idrak etmemiz lazım. Ne olursa olsun onun üzerinden birşeyler yapmak düşünmek zorundayız. Biz temeli düzgün yapmadan 10 kat yapmayı düşünüyoruz. Önce nerede olduğumuzu oturtmak gerekiyor. Neredeyiz biz, kalitemiz ne? Bunun cevaplarını bulmak gerek. Tabi ki Dünya 3.sü oldun kıyaslayacaksın fakat o zamandan bu yana altyapıdan kimleri çıkarttın bu konu da çok önemli. Şimdi bakıyoruz koskoca 80 milyonluk ülkede sadece Arda Turan'ı çıkartmışız. Dediğim gibi realist olmamız lazım, tabi ki gönül ister zirveye oynayalım fakat bunun için biraz zaman ve çalışmak gerek.
Peki yabancı sınırı hakkında düşünceleriniz neler?
Ben açıkca söyleyeyim. Ben açıkca yabancı sınırının tamamen kalkmasını isterdim. Neden mi; çünkü suni şişirmeler, Türk futbolcunun bu kadar yüksek fiyata oynamaları pek adil değil. Avrupa'da bu paralara oynamaları zor. Kalktığı zaman rekabette buna paralel olarak artar. Kaliteli futbolcular daha çok gelir, rekabet artar. Bunu sınırlamakla birşey kazanacağımızı düşünmüyorum. Gençlerden bahsediyoruz bunu desteklemeyen adam gençleri oynatmıyor. O zaman bizim gibi gençleri oynat, diye düşünüyorum.
İleriye dönük hedeleriniz neler? İleride sizi Avrupa'da görebilir miyiz?
Hedeflerim var tabi ki. Öncelikle bir takım avantajlarım var. Almanya ekolum var bunun dışında İngilizce, Almanca, Türkçe, Sırpça, Boşnakça, Hırvatça dillerini iyi derecede konuşabiliyorum. Futbolcunuzla birebir konuşmak oldukça önemlidir. 3. bir şahısla birlikte iletişim kurmak yerine kendinizin irtibata geçmesi bence önemli bir avantaj. Kendimi bu yönden daha çok geliştirmek istiyorum. Avrupa'yı tabi ki isterim. Fakat öncelikli olarak İrfan Buz ismiyle Süper Lig'de devam etmek ve iz bırakmak istiyorum. Bu konuda da çok hırslı ve istekliyim.
Futbol dışına çıkalım biraz da hocam. Boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Arkadaşlarım ile sinema veya yemeğe çıkarız. Kitap okumayı özellikle psikoloji üzerine kitap okumayı çok seviyorum. Futbolun içinde olduğumuz için sporcunun yaşam biçimiyle ilgili çok kitap okudum. Bunun dışında İstanbul'da yaşayan ailem var. Boş zamanlarımda onların yanına gidip beraber vakit geçiriyoruz.
Sitemizi takip etme imkanınız oldu mu? Düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Olmadı fakat dergilerinize bakma fırsatı buldum ve gerçekten çok beğendim. Dolu dolu ve başarılı bir dergi, ilgimi çekti. Seve seve sizin gibi güzel insanlarla bunları paylaşmak hoşuma gidiyor. Sizler de benim için çok değerlisiniz, sizlerle görüşmek benim için çok önemli.
Hocam tekrardan bizi kırmadığınız için teşekkür ediyoruz. Büyük keyif aldık.
Estağfurullah, ben de büyük keyif aldım. Teşekkür ediyorum.
Röportaj: Muhammed EKTİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder