Orhan Berent’le birlikte Güzelyalı’da, caddeye bakan evinde Halil Kiraz’la karşılıklı oturuyoruz. O muazzam Göztepe takımının üyelerinden biri olan Halil Kiraz’la, herkesin bildiği adıyla “Bombacı Halil” ile sohbet ediyoruz. Sohbetimize eski fotoğraflar, onun ve Göztepe’nin başarılarını manşete taşıyan gazeteler eşlik ediyor.
1944 senesinde Göztepe semtinde dünyaya gelen Halil Kiraz, Göztepe takımında nasıl futbol oynamaya başladığını şöyle anlatıyor: “Tepenin oralarda tarla gibi bir sahamız vardı. Arkadaşlarla orada maç yapardık, ben de golcüydüm. Bir gün baktık Göztepe takımı sezon açılışı için Susuzdede’ye dua etmeye geldi. Ben de onların arkasına takıldım, tarlaya kadar gittim. Karşılıklı maç yapacaklardı, bir kişi eksik kaldı. Bana, ‘Sarı, kalecilik yapar mısın?’ diye seslendiler. ‘Yaparım,’ dedim. Halbuki kalecilikle alakam yok benim. ‘Yok ben santrfor oynarım,’ diyebilir misin? Geçtim kaleye. Onlar da bana çok sert şut çekmediler. Oraya, buraya zıpladım. ‘Sarı senden çok iyi kaleci olur, yarın idmana gel, Abbas Göçmen hocayı gör, seni genç takımla idmana çıkarır,’ dediler. O gece heyecandan sabaha kadar uyuyamadım. Ertesi gün gittim idmana, sahada ufak tefek bir adam vardı. ‘Burada Abbas Göçmen varmış,’ dedim. ‘Ne yapacaksın onu?’ dedi. ‘Onu arıyorum,’ dedim. ‘O benim kerata,’ diye karşılık verdi. ‘Halil sen misin?’ diye sordu. Ben evet deyince, ‘İyi, hadi geç bakalım kaleye,’ dedi. Çift kaleden evvel ısınmak için şut atıyorlardı. Ben uçuyorum, bazılarını tutamıyorum. ‘Alil çık kaleden,’ dedi. Çıktım kaleden, yanına çağırdı. ‘Sana kim kalecisin dedi? Senden kaleci olmaz.’ Bunu duyunca ben üzüntüden ne diyeceğimi bilemedim. ‘Geç kale önüne, ortalanan toplara vur bakayım, göreyim seni,’ dedi. Ben birkaç şut çekince, ‘Bak ne güzel vuruyorsun toplara,’ diye bana cesaret verdi. Şut çekerken bana, ‘Şöyle vuracaksın, ayağının içinle vuracaksın,’ diye gösterdi ve yakından vurursam kalecilerin elini bile kaldırmaya fırsat bulamayacağını söyledi. Beni idmanlar bittikten sonra özel olarak devamlı çalıştırıyordu.”
İzmir Genç Karması formasıyla. |
Söz Adnan Süvari’den açılınca Göztepe’nin başarısında onun rolünü soruyoruz. Bugün bile büyük bir saygı duyduğu belli olan hocasını anlatmaya başlıyor: “Adnan Abi 1961 senesinde Göztepe’nin başına geldi ve yaşlı futbolcuları takımdan uzaklaştırdı. Beni, Ali’yi, Nihat’ı takıma yerleştirdi. Hepimiz için on, belki on beş maç ısrar etti. Bir oyuncu elbette her maçta iyi oynayamaz, kötü maçları olur. Ben on yedi yaşındayken İstanbul Mithatpaşa’da Fenerbahçe maçına çıktım. Kalemizi şaşırdım. Karşımda Lefterler, Canlar, Basriler var. Hayran olduğum oyuncularla karşı karşıya oynuyorum. O kadar heyecanlıydım ki bir ara daldım onları seyrediyorum. Gürsel Abi, ‘Halil, Halil, oğlum sen maçtasın!’ diye seslendi. Böyle olaylara rağmen Adnan Abi bize her zaman güvendi. Maçtan önce ve sonra futbolu konuşmak istemezdi. ‘Ben şimdi size bir şey anlatsam beni duymazsınız,’ derdi. Kampta bir gün evvel, bir gün sonra konuşmazdı. Fakat o Fenerbahçe maçına çıkmak üzereyken bizim yanımıza geldi, ‘Çocuklar bugün gerekirse beş tane yiyin ama bir tane gol atın,’ dedi. ‘Zaman gelecek göreceksiniz, biz bunları burada yeneceğiz.’ Üç-beş yıl içinde bu dedikleri gerçekleşti. Neden? Çünkü aynı kadroyu devam ettirdi. O efsane takımı yaratan bana göre Adnan Abi’dir. Gürsel Abi topu bana atıyordu, ben heyecandan ayağımın altından kaçırıyordum. Gürsel Abi, ‘Hadi oğlum devam,’ derdi. Adnan Abi kenardan, ‘Hadi evlat, aferin,’ diye moral verirdi. Öyle davranmayıp azarlasa ben daha doğmadan bitmiştim. Rahmetli çok kaliteli bir insandı. İspanya’ya gittiğimizde havaalanında çeşitli ülkelerden gazeteciler etrafımızı sardı. İspanyol, İtalyan gazeteciler İngilizce soru sormaya çalıştı. Adnan Abi, ‘İngilizler şuraya, İspanyollar şuraya, İtalyanlar şuraya geçsin, hepinizle ayrı ayrı konuşacağım,’ diye onları ayırdı. Hepsiyle kendi dilinde konuştu. Hiçbir zaman hoca dedirtmezdi kendine, ağabey gibiydi; zaten bizim gibi Göztepe’nin eteğinde büyümüş bir ağabeyimizdi.”
1961 Kasım'ında Göztepe kadrosu (Ayaktakiler): Seracettin, Çağlayan, Kamil, Halil, Burhan, Sümer. (Oturanlar): Hakkı, Abdürrahim, Gürsel, Sedat, Nevzat. |
Bombacı Halil lakabını almasına sebep olan sert şutlarının doğuştan gelip gelmediğini sorduğumuzda bize verdiği cevap takımın o yıllardaki başarısının arkasında yatan nedenlerden birini de gösteriyor: “Toplara sert vurmam sadece Allah vergisi bir yetenek değil, çok çalışmayla elde edilmiş bir meziyetti. İdman biterdi, saat 5 veya 6 gibi akşam karanlığı çökerdi. Ona rağmen, rahmetli Ali kaleye geçerdi. O zaman üç-dört tane top vardı. Ali hava kararana kadar kaleden çıkmaz, çamurun içinde oradan oraya uçardı. O sayede kısa sürede A milli takıma gitti, Turgay Şeren’i kesti. Ben ve Gürsel Abi yüz tane, iki yüz tane şut çekerdik. Hatta onunla iddiaya girerdik direğe kim vuracak diye. Sürekli şut çekerdik. O şekilde çok iyi şut çekmeye alıştık. Bugün takımlarda yirmi beş kişi aynı idmanı yapıyor. Özel idman yapan yok. Adnan Abi futbol antrenmanının yüzde sekseni maçtır derdi. Bir kaleye forveti, öbür kaleye müdafaayı alırdı. Forvet elemanlarına sürekli ortalar yaptırır, santrforlar kafaya çıkarlardı. Biz de sürekli yapılan ortalara şut çekerdik. Geçenlerde bir televizyon programında konuşmacılardan biri Hami’nin sert şutlarından bahsedince Erman Toroğlu, ‘Ben Bombacı Halil gibi topa vuran adam görmedim,’ dedi. Ama bu çalışmakla kazanıldı tabii.”
23 Kasım 1963'teki Fenerbahçe maçında Şeref Has'ın yanından kafayla Şükrü Ersoy'a gol atıyor. |
Bir arkadaşının düğününde Metin Oktay'la birlikte. |
Göztepe ilk çıkışını 1967’de Türkiye Kupası finaline yükselerek yakalar. O sene kurayla kaybedilen final maçı Halil Kiraz’ın unutamadığı anılardan biri olur: “Türkiye Kupası finalini oynuyorduk Altay’la. Normal süre ve uzatma 2-2 berabere bitti. Yazı tura atışında kupayı kaybettik. Ama maçtan sonra Göztepeli seyircilerin bizi çağırıp bağrına basmasını, dakikalarca alkışlamasını hiç unutmuyorum.”
Atletico Madrid maçının ertesi günü Yeni Asır, sayfanın yarısını penaltıdan attığı ilk gole ayırmış. |
Atletico Madrid'e attığı üçüncü gol. Halit Kıvanç bağırıyor: San Roman, Roma'ya kadar uçsan bu topu tutamazsın |
"Marsilya maçından evvel Adnan Abi yaptığı konuşmada, ‘Arkadaşlar bu Fransızlar bizi her zaman küçümser, milli maçlarda bile ikinci takımlarını yollarlar, yenerler ve giderler ama şimdi Türk futbolunun ne olduğunu şu Fransızlara gösterin,’ demişti. O maçta sol açık oynuyordum. Ertan çok güzel bir orta yapmıştı, ben gelişine kafayı koydum, 1-0 öne geçtik. İkinci yarı başında kaleciyle karşı karşıya kalınca çaktım şutu, 2-0 kazandık o maçı. Rövanşta 2-0 yenildik. Uzatmada sonuç değişmedi. O zaman penaltı atışları yoktu, yazı tura atıldı. Nihat gitti kuraya ve biz kazanınca Marsilya’yı eledik. Bizim oynadığımız dönemde Göztepe’nin kadrosunu bütün Türkiye ezbere sayardı. Üç büyüklerin kadrolarını saymaya kalksa kimse sayamaz. İşte Göztepe’nin başarısı burada yatıyordu. Bütün Türkiye’de bir Göztepe sevgisi oluşmuştu. Bu sevginin en büyük sebebi Avrupa takımlarına karşı başarılı olmamızdı. Yenilsek bile iyi oynayarak yeniliyorduk."
Bir ödül töreninde. |
Birkaç sezon İstanbul takımlarını yenerek şampiyonluk potasına giren Göztepe’nin İzmir takımlarına kaybettiği puanlarla hedeften uzaklaşmasının sebebini sorduğumuzda şunları söylüyor: “Avrupa ve İstanbul takımlarına karşı oynarken yaşadığımız konsantrasyon İzmir takımlarıyla yaptığımız maçlara göre çok farklıydı. İddialı rakipleri yendiğimiz zaman daha farklı bir hava yaşıyorduk. Yüzden fazla gol attım ama bugün hâlâ Atletico Madrid’e attığım goller konuşuluyor.”
Adnan Süvari’nin Göztepe’den ayrılması, Gürsel Aksel’in futbolu bırakması ardından Halil Kiraz da daha verimli olabileceği bir yaşta, 1970-71 sezonu sonunda Göztepe’den ayrılır. “Lisan öğrenmek, antrenörlük kursuna katılmak amacıyla Almanya’ya gittim. Fakat lisan öğrenemediğim gibi memleket hasreti de ağır bastı. Bir ara Özcan Arkoç beni ziyaret etti. Hamburg’un oyuncularından Hrubesch o sıralar sakatlanmış. Beni takıma almak istedi fakat ben Türkiye’ye döndüm. Göztepe kulübü bana hemen altyapı hocalığını verdi. Amatör takımı çalıştırdım. Sekiz sene bu şekilde çalıştım. A takıma iki kez hocalık yaptım. Sökespor’u Üçüncü Ligde şampiyon yaptım. Üçüncü Ligden düşmek üzere olan Selçuk Efesspor’un başına geçip ligde kalmasını sağladım. İzmir dışından çok teklifler geldi ama Ege dışına çıkmak istemedim. Futbol oynarken hangi mevkide ihtiyaç varsa oynamıştım, kulüpte de genel kaptanlık dahil ne görev verdilerse yaptım."
Yazar: Fethi AYTUNA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder