Semih'in maaşına zam yapıldı, 2 katına çıkarıldı garanti ücreti,
senede € 550.000'dan € 1.100.000'ya.
Semih'ten bir talep yok, hoca inisiyatifiyle.
Zamanlı veya zamansız olarak herhangi bir mikrofon uzatıldığında, açıklamalarını son derece aklı selim buluyorum Semih'in. Gayet iyi bir türkçeyle, popülist kaygılardan muzdarip olmayan, net ifadeleri oluyor.
Galatasaray'a kişilik ve temsil olarak son derece yakıştırdığım bir oyuncu.
Balıkesirsporlu ve Galatasaraylıyım.
Fakat konu saha içi performansı ise eğer, izlediğim ilk maçından son maçına kadar sanıyorum sadece 1 kez beğendim, maç ne yazık ki aklımda değil.
Bir defansı beğenmek için çok şeye de ihtiyaç duymam aslında.
"Defans" olması kafi.
Semih'i beğenmiyorum ve dediğim gibi, bu durum "oldum olası" bir kronolojide.
Bu maaş artışı ile ne düşünmemiz lazım?
Romantik toplumun mutaassıp ferdi kimliğimle biat ediyorum,
"Çocuğa helal olsun sıfırdan geldi, bak nerelerde şimdi."
Sıfırdan gelen birinin hikayesi iyi malzemedir.
Sıfırdan geldi, pekala.
Romantik toplumun münferit ferdi kimliğimle cevap arıyorum,
"Neredeydi ve nereye geldi?"
Gelemediği kanaatindeyim, hala yolda, gelecek diye bekleyenler vardır,
Kerameti "Semih" isminde arıyorum, yaşlanma karşıtı krem var da isim neden olmaz?
Olduğu kadar?
Semih milli takım stoperi, tesadüfen milli takım çok görkemli bir dönemin içinde (!)
Semih'in bir görkem vaadi olmadığı için, onu seçeni seçenlerin liyakat vaadi olduğuna inanmak istiyorum.
Milli takımın ıslahevini şablon alma hevesine 3 dakikalık mesafesi, daha nazik olayım, yetiştirme yurdundan sağa dönünce hemen karşıda olmasından çok rahatsızım.
Tekrar Semih'e döndüm .
İyi olduğunu iddia edenler "çok hızlı" diyor, çok hızlı diye kabartıldığı kadar, bu hızı görmemize vesile olan kademe hatalarının da üzerinde durulsa. Koyunun olmadığı yerde miyiz? Aslında değil.
Musa Nizam, Cenk Güvenç, Serdar Aziz, Sezer Özmen, Robin Yalçın, Ozan Tufan, Aykut Demir, Atakan Yiğitoğlu, Levent Gülen, Ethem Pülgir, Erdal Akdarı, Koray Günter, Sefa İşçi, Safa Altuntaş, Batıcan Aday, Fatih Eren, Efe Halil Özarslan, Selim Kayacı, Kemal Tokak...
Neden "olacak abisi olacak" kapsamında değerlendirilme piyangosu herhangi birine vurmuyor?
NEDEN ?
Bunlar stoper değil mi?
Sahi, devlerimizde oynamıyorlar, hadlerini bilmekle mükellefler.
Sahi ,
Ozan Tufan'la Selim Kayacı stoper değil, sağ bek fakat pozisyon alma bilgileriyle Semih'ten daha iyi stoper oynayabileceklerine kefilim.
Söz ettiğim gençlerin ikisi de 95'li ve beklenesidir.
Ama Semih'ten daha sarışınlar mı tam hatırlamıyorum, teyit etmem gerek.
Yani Semih'e Milli Takım ve Galatasaray'ın uluslararası platformlarında forma şansı sağlayan şey Avrupalının deli gönlüne bağlanan sarı saçlarıysa eğer, kim üşütür kim yakar bizi?
"Bakın bizde mihrib..Pardon, sarışın da var."
Eğer buysa, sarı saçlarından o suçlu değil ondan eminim ve emin olunmalı, yüklendiğim Semih değil.
Ama şöyle bir ihtimalden de söz edeyim, Semih de belki onlardan daha iyi sağ bek olabilir, gerçekten. Semih sağ bek olmalıdır.
Uluslararası platformlar ?
Bence, pişmişin veya "tez pişecek gibi bu çocuk"un yeridir.
Bu platformlar ocak başı değildir.
Ocak başı olacaksa da eğer, bir istiap haddi olmalıdır.
Şampiyonlar Ligi'nde muhteşem bir performansla şaşırtabilecek bir Semih Kaya ile turun ipoteklendiğine şahit olacağıma, kötü oynayıp şaşırtacak bir Cris'i görme taraftarıydım.
Milli takım için de isim Cris değil, Egemen olsun.
Bir standart hedeflenmeli.
Göle maya çalınmamalı.
Bazı yerlerde bulunmak bile bir prestij. İlerlemek ise basit bile olsa bir yapılanma, strateji gerektiriyor sanırım.
20 yıla yayılan ve görev tanımı bireylerin hayalgücüne emanet edilenden değil.
[Unutmadığım bir çocuk var, Manchester City - Real Madrid maçıydı. Matija Nastasic(28 Mart 1993). City ile çıktığı ilk resmi maç o maçtı, tek bir hatasını bekledim 90 dakika, insanmış diyebilmek için. Karşısındaki adamlar Cristiano Ronaldo, Gonzalo Higuain ve çok matah bulmasam da Karim Benzema, olmadı, hata yapmadı. O çocuk için bekledikleri söylenebilir mi şimdi? Şu haliyle, bir gram ilerleme kaydetmeden çok üst düzey bir kariyerin sonuna gelebilir.]
Diyeceğim o ki, bir ülke kendine neyi layık görürse ona altyapı sağlar, biz kulağına önce ismi, sonra "top peşinde koşacağına, oku adam ol" yaftası üflenmiş ve üflenmekte olan atletizm entropiği nesiller ve nesil takipleriyiz.
Yani malesef ikisi ayrı yollar, ortada bir tercih ve bir feragat var. Her çocuk asi davranma cesaretine ve mukavemetine sahip olup, okumasını isteyen ailesine rest çekemez ki, kimin ekmeğini yemekte sonuçta?
Ya da biz sadece idealist ve çocuğunun tercihlerine saygılı davranacak bilinçteki ebeveynlerin çocuklarını görmek ile mi kısıtlıyız?
Bugün görünen köye kılavuz bulamamak, kimsenin zoruna gitmesin. Yöneten pozisyonları süreç işidir, başlar ve biter, aktif süreler çimento atmaktan ziyade dikili ağaç bırakmaya odaklı olsa...
Tam olarak neyi kastettiğimi bir videoyla örnekleyerek yazıyı sonlandırayım.
Bu çocuk, Kalle Rövanpera, 8 yaşında bunları yaparken (ki rallici yetiştirmede Finlandiya= futbolun Brezilyası), ben babamın kucağında 6 yaşındayken kornaya basmama müsade ettiği anı hatırladım. Araba kullandığımı zannederek mutlu olmam yönünde bir mahalle baskısı oluşuverdi. Mutlu olmamıştım, olmuş gibi de yapmadım.
O günden beri düşünüyorum.
-
Yarın, iki ülkenin altyapılarını kıyaslayacağım.
Yazıyı okuyan herkese teşekkür ederim.
Yazar: Yiğit Can ERTUNÇ
Güzel bir yazı olmuş tebrikler.
YanıtlaSilÜcret politikası açısından bakarsak çok garip şeyler oluyor Galatasaray'da. Gökhan Zan, Engin Baytar, Aydın Yılmaz gibi adamların yılda 1 milyon € kazanması akıl alır gibi değil. Yılda kaç maç oynayacakları ne katk verecekleri meçhul ama 2,7 trilyon cukka :)
Teşekkür ederim, tahmin edeceksinizdir ki söylediklerinizi noktasına virgülüne kadar onaylıyorum.
SilBence Benfica sizi veya beni de istiyor olabilir, içime doğuyor.
Bu durumda daha fazla kazanç da talep edebiliriz, kadrodışı kalırsak da nasıl olsa aç değil açıkta değiliz çok şükür, paramız tıkır tıkır ödeniyor.
Güzel bir yazı
YanıtlaSil