Daha önce neydi şimdi
ne oldu?
Şöyle bir 10-15
sene öncesine gidecek olursak - Aziz Yıldırım’dan önceki zamanlar- Fenerbahçe
bu ligin 3 büyük takımından sadece biriydi. Bazen şampiyon olur, bazen şampiyonluğa 25.
Haftada havlu atar. Futbolcular tesislerde pis kokular içinde antrenman yapar
-Dereağzı tesisleri-. Basit bir statta kendisine delice tutkun taraftarıyla
maçlar oynar kazanır kaybeder. Teknik direktör değişir, yönetim değişir ama
Fenerbahçe hiç değişmezdi.
Bir gün geldi ve
Aziz Yıldırım başkan oldu. Yavaş yavaş gelişti her şey. Öncelikle Fenerbahçe’yi
maddi olarak üst seviyelere çekti. Ardından tesisleşme ve stadyum projelerini
hayata geçirdi. Fenerium mağazalarında ürünleri iyi pazarladı ve bunların her
biri Fenerbahçe’ye gelir kapısı oldu. Ardından bir bir yıldızlar gelmeye
başladı Fenerbahçe’ye. Ortega, Anelka, Roberto Carlos, Alex ve diğerleri… Fenerbahçe
artık ligde ya şampiyon oluyordu ya da şampiyonluğu son bir iki maçta
kaybediyordu. Yani hep şampiyonluğa oynayan bir takım oldu. Avrupa’da da iyi
işler yaptı bu takım. Şampiyonlar Ligi'nde gruplardan çıkmak bir tarafa UEFA’ya
bile kalamıyorken, önce UEFA kupasına katıldı ardından Şampiyonlar Ligi'nde
Çeyrek Final oynadı ve yarı finali son anda kaçırdı. Yönetimsel anlamda da her
yerde söz sahibi bir başkan ve kurmayları vardı. Fenerbahçe taraftarı takımını
artık daha bir sevdi ve sahiplendi. Öyle ki takımı ve başkanları bir haksızlığa
uğradığında yeri geldi polisi karşılarına aldılar, yeri geldi hükümeti,
yasaları.
Bu kadar güçlü,
kararlı ve başarılı yola devam ederken 3 Temmuz'dan sonra bir anda her şey
tersine dönmeye başladı. Önce Aziz Yıldırım içeri alındı. Bir dolu yalan dolan
süreci içerisinde zamanın teknik direktörü Aykut Kocaman ile ne zaman küme
düşeriz psikolojisiyle oynaya oynaya şampiyonluğu bir golle kaçırdı Fenerbahçe.
Ardından Aziz Yıldırım tahliye edildi ama sanki o artık eski dediğim dedik ben
böyle istedim böyle olacak diyen Aziz
Yıldırım yoktu artık. Yorgun, tedirgin, kükremeye çalışan ve bir şeylerden
korkan bir Aziz Yıldırım vardı artık.
Kendisi yokken bu
takımın hem başkanı hem teknik direktörü hem de kalbi konumunda ki Aykut
Kocaman için kampanyalar başlatıldı bir süre sonra. Hoca değil dendi, futbolu
bilmiyor dendi, başarısız dendi ve baskılara dayanamayıp bu sezonun başında
bıraktı -ya da bıraktırıldı- gitti. O başarısız adam giderken Fenerbahçe'ye
1 Lig, 2 Türkiye Kupası, 1 UEFA yarı finali bıraktı. Ardından enteresan bir
teknik direktör transfer şekli çıktı karşımıza. Ersun Yanal ile anlaşan kulüp
Ersun Hoca'ya sen biraz bekle senden iyi birisini bulursak onu alacağız
tavrıyla hareket edip sonra yine kürkçü dükkanına geri döndü ve Ersun Yanal
takımın başına geçti. Hazırlık maçlarında ve Salzburg maçlarında belli oldu ki
takımın zamandan çok kafa rahatlığına ihtiyacı var. Çünkü bu şekilde transfer
edilen bir hoca nasıl kafasını toplayıp takıma adapte olur ve takımını sezona
hazırlar. Ayrıca hangi futbolcu bu şekilde gelen hocasına güvenir yürekten
bağlanır. Sonuç olarak bir Şampiyonlar Ligi hayali daha suya düşmek üzere.
Ayrıca Konyaspor rezaleti de tuz biber olmuş durumda bu yaşananlara.
Taraftar ne halde?
Fenerbahçe
taraftarı bir zamanlar tüm dünyanın ibret aldığı herkese örnek
taraftarlardandı. Hatta bir çok otorite için dünyanın sayılı taraftarları
arasında gösterildi. Yazımın daha önceki
bölümlerinde de bahsettim takımına delice bir tutkuyla bağlıydı bu taraftar bir
zamanlar. Peki şuanda ne yapıyor bu taraftar?
3 Temmuz
sürecinden sonra Aziz Yıldırım ve takımda yaşanan bir takım değişikliklerin bir
benzeri taraftarların bir kısmında da yaşanmaya başladı. Özellikle bir grup -adını
vermek istemediğim o grubu hepiniz çok iyi tanıyorsunuz- en kötü anlarda bile
tüm stadı ayakta tutarken bir anda Fenerbahçe, Aziz Yıldırım ve Aykut Kocaman düşmanı
kesildiler. Şükrü Saraçoğlu Aykut Hoca ve Aziz Yıldırım için istifa sesleriyle
çınlar oldu. Yani zaten birileri tarafından yok etme çabaları aşikârken bir de
taraftarın böyle sırtını dönmesi aklımıza bir şeyler getirmiyor mu?
Fakat asıl
tehlike bu grubun takımına sırt dönmesi değil, onlar zaten azınlık bir grup
olur ancak bu taraftarın arasında. Asıl tehlike birçok Fenerbahçe taraftarının da
onların yaptığının doğru olduğunu düşünüp en ufak bir kötü sonuçta onlara eşlik
ediyor olması. Bir Fenerbahçe taraftarı bu kadar cahil olmamalı. Benim
gerçekten Fenerbahçe'yi seven ve destekleyen taraftarlara tavsiyem şu; ciddi
bir oyun var ortada. Bu oyun yöneticisinden futbolcusuna ve artık taraftarına
bulaşmış durumda. Bu oyundan kurtulmanın tek yolu akıllı olmaktır. Takımına
destek olmaktır. Aksi yapıldıkça Fenerbahçe’nin başarısızlığından beslenenlerin
ekmeğine yağ sürülür. Bu durumdan da zarar gören Fenerbahçe olur…
Bu sezonun akıbeti…
Öyle ya da böyle
Ersun Yanal bu takımın teknik direktördür. Bu gerçeği kabul edip hocasının
arkasında duracak tüm camia. Ayrıca hem hocanın hem de futbolcuların kafalarını
artık sadece futbola ve şampiyonluğa verebilmeleri için bazı sözde medya
organlarının -hani futbolu çok iyi bilen yorumcular var ya- kısıtlanması lazım. Bunu
yapacak gücü var Fenerbahçe'nin. Tabi teknik taktik gibi konularda da revizyon
şart. Mesela hala ısrar edilen Emre artık kulübe oyuncusu olmalı. Takımı ileri
taşıma özelliklerine sahip bir transfer yapamıyorsan eldeki imkanları
değerlendireceksin; Alper, Holmen. Holmen dedik tabi onu değerlendirmek veya
yeni bir yabancı almak için bir yabancıyı daha yollaman gerekiyor. Bu yabancı
da hiç tartışmasız Baroni. Artık radikal kararlar alma vaktidir. O nedenle bu
yapılır mı şu yapılır mı gibi sorularla, bunu böyle yaparsak ne derler, ne
tepki alırız gibi düşüncelerle boğuşmak yerine eskiden olduğu gibi -Alex
olayını hatırlayın- kararlı bir yönetim olmak, olamıyorsan bırakıp gitmek
gerekir.
Kişisel fikrimi
soracak olanlara çok net söylüyorum, bu kararlılıkta bir yönetim ve teknik adam
göremiyorum ben takımda. Yapamıyorlar mı yoksa yaptırılmıyor mu bilmiyorum ama
taraftar da dahil çok vahim bir oyunun içine girmiş durumda Fenerbahçe. Allah
yardımcısı olsun.
Yazar: Serkan ÇOKAYDIN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder